15 Mart 2013 Cuma

Biyografi Örneği-1


Tevfik Fikret: Devir-Şahsiyet-Eser’den


Fikret bütün hayatınca tek bir mizaç ve karakterin inkişafını göstermekle beraber, tezahür şekilleri birbirinden ayrı olan dört merhale geçiriyor: Yirmi bir yaşına kadar, ileriki şahsiyetinin bazı taraflarını önceden haber veren oldukça sakin, fakat içli bir aile ve mektep devresi yaşıyor. Yirmi birler yirmi dört yaş arasında, kısa bir bahara benzeyen ilk gençlik çağını idrak ediyor. Yirmi dörtle otuz yaşları arasında, bütün hayatınca devam edecek olan karakteri kazanıyor. Bu tarihten ölümüne kadar olan devre, aynı şahsiyetin muhtelif şartlar altında gelişen safhalarından ibarettir.
(…)
Fikret’in çok küçük yaşlardan itibaren, aşırı derecede hassas olduğunu gösteren bazı vak’alar zikrediliyor. İsmail Hikmetin anlattığına göre Fikret, daha üç buçuk yaşında iken bir komşu kızına âşık olmuştur: “Aksaray’da bulundukları zaman birçok misafirler gelirdi. Bunlar arasında bir de paçacılar kâhyasının kızı Naciye Hanım vardı. Fikret işte bu Naciye Hanım’a âşık olmuştu. Ne zaman evlerine gelse yanından ayrılmaz, ayrılınca da başını yastığının altına sokar saatlerce ağlardı”.
Ömrüm Benim Bir Ateşti: Ahmet Hâşim’in Hayatı, Sanatı, Estetiği, Dramı’ndan
Konya’dayken merkezden aldığı bir emir üzerine Ulukışla, Niğde, Arapsun, Bor ve Ürgüp’ün iaşe işlerini teftiş etmek üzere bir arkadaşıyla yola çıkan Hâşim, Ulukışla’da tahmininin aksine altı leziz gün geçirir. Hele.Toros eteklerinde üzüm fidanlarıyla ve kavak ağaçlarının gölgeleriyle yemyeşil duran bir vadide, berrak bir su kıyısında seccadeler üzerine uzanarak geçirdikleri köy gecesi unutulacak gibi değildir. Bir taraftan ayranlar hazırlanmakta, bir tarafta “berrak ve âteşin” çaylar içilmekte, diğer taraftan mahzun nargilekeşler bir salkım üzümü gurub ışığına tutup tebesüm edenlere “namütenahi sözler teati” etmektedirler.
Ulukışla’da yaşadıklarını anlatırken âdeta bir diyoniz yak âyin tablosu çizen Hâşim, oradan dünyanın en güzel armutlarını ve en rayihalı elmalarını iştahla dişlediği Niğde’ye geçer; bu mektubu yazdığı gün öğleden sonra da Nevşehir’e hareket eder. 3 Eylül 1333 tarihinde yine Niğde’den gönderdiği mektupta, Anadolu insanı hakkındaki genel kanaatlerini yazan Hâşim -ki keskin bir gözlemci olduğu anlaşılmaktadır- ihmal edilmiş ve uzun savaşlardan çıkmış yoksul Anadolu’nun o yıllardaki içler acısı halini gözler önüne sermektedir. Çalakalem yazılmış bir mektup olmasına rağmen, Hâşim’in çarpıcı nesrinin ilk örneklerinden biri sayılabilecek bu metin, aynı zamanda son devir Osmanlı aydınının Anadolu hakkındaki derin bilgisizliğine ve onunla karşılaşınca yaşadığı büyük şokun niteliğine dair ipuçları taşıması bakımından da önemlidir. Hâşim’in bu mektubuyla arkadaşı Yakup Kadri’nin Yaban’ını müjdelediğini söylemek mübalağa sayılmamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder