RİO KARNAVALI
Rio
Havaalanı'na iner inmez boğulacak gibi oldum. Paris'te akşam uçağa binerken ısı
eksi on dereceydi, Rio'da, gündoğumunda gölgede kırk. Nem oranıysa yüzde
seksen. Takside, kuzeyden güneye doğru ikiye böldüm kenti. Sivri tepeler ile
okyanus arasına sıkışıp kalmış modern bir kent Rio. Tünellerden geçtik.
Gökdelenler, geniş caddeler, yeşil tepelere tünemiş gecekondular. Sonra
Copacabana… göz alabildiğine uzanan kumsal. Güzel kızlar, sıcakta çıplak
gövdelerin dalgalanışı.
Kolay
alıştım Rio’ya. Copacabana, ipanema… Eskiden Portekizlilerin yeni kıtaya ayak
basmalarından önce yerlilerin oturdukları bu geniş kumsalda lüks oteller, şık
apartmanlar yükseliyor şimdi. Santa Teresa Mahallesi’ni dolaştım ilk gün.
Kentin merkezinden tramvaya biniliyor. Neredeyse yüz yaşında, eski mi eski,
sarı bir tramvaya. Bir su kemerinin üzerinden geçip tırmanmaya başlıyoruz.
Bahçe içinde iki katlı evler, mozaikle kaplı duvarlar. Ve ağaçlar, kocaman
yapraklı bitkiler. Burada meyveleri keşfettim. Guava, mango, kaju, karpuz
büyüklüğünde hindistancevizleri. İki Rio var. Yoksulluk ile görkemi bir arada
barındıran bir kentteyim. İki Rio var. Birincisi İpanema'da bosanova dinliyor,
ikincisi "favela" adı verilen gecekonduların pencerelerinden aşağıda
lüks içinde yüzen kente bakıyor. "Favela" korku ve endişe uyandıran
bir sözcük burada, ama kesinlikle acıma duygusu uyandırmıyor.
Gece herkes
uyurken biraz daha yukarıya tırmanıyor gecekondular. Bir zenci çocuk sokak
kapısını açınca içeriye bulut giriyor. Derme çatma evler rengârenk. Muz
ağaçları arasından kente bakıyorlar. Ama kent onların farkında değilmiş gibi
akıp gidiyor caddeler boyunca.
"Şeker
ekmeği'ıin anlamını bilmiyordum, burada öğrendim. Kervanların yiyecek stokunda
önemli bir yeri varmış" şeker ekmeği'nin. Uzun, yuvarlak bir nesne.
Rio’nun simgesi. Yüksek ve çıplak bir tepenin adı. Teleferikle çıktım. Kent
aşağıda, dağla okyanus arasındaki düzlükte, kayalıkların arasında bir yer
bulmaya çalışıyordu kendine. Kayaları delip tüneller açıyor, sırtını dağa verip
ilerliyordu.
Doğanın
elinden çıkmış bunca ayrıntılı bir danteli ilk kez görüyorum. Uçaklar
altımızdan hızla dönüp adaların üzerinden yükseliyorlar, göğün mavisinde yitip
gidiyorlar, irili ufaklı körfezler, denize inen orman ve kayalar. Kent aşağıda
uğulduyor. Rio da, Konstantin gibi uçurumların, derin boşlukların kenti. Dikey
bir kent.
16 Şubat 1985, Rio
Nedim GÜRSEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder