YUVA
Bir zamanlar
bir çift güvercin, boş bir barakada, bir çobanın bıraktığı yerde, bir direkten
sarkan açık bir şemsiye keşfettiler. Mevsimlerden bahardı. Bu siyah ağın içinde
yuvalarını kurdular. Cereyanlı çatının altındaki rüzgâr şemsiyeyi sallıyordu,
ama başka hiçbir şey ne onları, ne yumurtalarını, ne de ilk çıkan civcivlerini
rahatsız etmedi.
İlk çift
yavru uçmayı öğrendi ve çevredeki kırlık alanda giderek daha uzaklara gitmeye
başladılar, ta ki bir gün kendi başlarına uçarken yağmur yağmaya başlayana dek
hiçbir güçlükle karşılaşmadılar. Onlarla evleri arasında bir düzine şemsiye
açıldı. Birden onlara sanki ters uçuyorlarmış gibi geldi. Sanki ışığın ters
yüzünde olduklarını apansız öğrenmişler gibi, dehşete kapılmışlardı. Ters
uçmaya başladılar ama yere çakıldılar. Orada da, başlarını kaldırıp sürekli bir
şeylerin düşmesini bekleyerek dolaşan hayvanlar onları yakalayıp yedi.
Aynı yuvada
yetişen sonraki güvercin çifti de aynı yazgıyı paylaştı. Sonraki, sonraki ve
daha sonra gelen nesiller de. En sonunda anne ve baba artık yeni yavrulara
sahip olamayacak kadar yaşlandılar.
"Bu
yuva da artık pek bir işe yaramayacak." dediler. Yıllar boyunca biriken
saman ve pislik şemsiyenin kumaşını çürütmüştü ve yalnızca iskeleti kalacak
şekilde parça parça olmuştu.
Biri,
"Bir tanesi bile geri dönmedi." dedi.
Diğeri,
"Sanırım doğal bu" diye yanıtladı. "Kendi ailelerini kurmaları
gerekiyordu. Buralarda bulunan tek yuva bu."
Birincisi,
"Evet, "dedi, "böyle bir yuva bulmak için çok uzaklara uçmaları
gerekmiş olabilir."
W.s.MERWİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder