Geleceğiniz için Okumak
Okumak, öğrenmek yeni bir şeyler kazanmak ve kazanılan her
yeni erdem üzerine daha yeni kazanımlar talep etmek. İlim aşkı dedikleri bu
olsa gerek. Böyle bir zihniyeti kazanmayı ve fıtrat haline getirmeyi çok
istemişimdir. Okumak bir erdemdir, bu tartışılmaz! Ama okumak hangi gayelere
matuf olmalıdır. Felsefi bir temel olarak mı kazanılmalı yoksa pragmatist bir
karakter halini mi almalı?
Dersine girdiğim öğrencilerle kitap okumak üzerine
konuşurken, hepsinin aynı birkaç kitabı okuduğunu gördüm. Edebiyat öğretmeni bu
kitaplardan sınav yapacağı için hepsi iyi not almak gayesi ile ciddi bir
şekilde bu kitapları okuyorlardı. Bizim gibi kitap okuma alışkanlığı olmayan
toplumlarda bu alışkanlığı kazandırmak için güzel bir metot. Acaba diyorum
öğrencilerimiz bu vesile ile kitap okumayı bir kültür, bir zevk haline
getirseler, romanları, hikayeleri ve makaleleri mütaala ederek bunları kendi
aralarında tartışsalar, gerektiği yerde öğretmenlerini de işin içine katarak
seviyeli bir sohbet ortamı oluştursalar, herhalde ilmi bir seviye yakalamış
oluruz diyorum. Belki ütopik bir hayal kuruyorum ama bilginin, kültürün ve
okumanın değer kazandığı bir dünyada toplum olarak yükselmenin de başka bir
çaresini göremiyorum.
Bilgiye ulaşma noktasında son derece teknolojik imkanların
mevcut olduğu asrımızda her nedense toplumumuz bu imkanları değerlendirmesini
bilmiyor. Daha doğrusu toplum olarak öncelikli hedeflerimiz arasında bir bilgi
ve kültür toplumu olmak kendimizi geliştirmek gibi gayeler yok. İnsanların daha
çok ekonomik kalkınma üzerine hayatlarını kurduğu ve geçim sıkıntısı çektiği
bir ülkede sadece ekonominin düzelmesi ile her şeyin düzeleceğini zannedenler
var. Oysa salt ekonomik zenginliğe sahip olan toplumların ciddi psikolojik
bunalımlar yaşadığı bir gerçek. Yapılan istatistikler, dünyanın ünlü, zengin
insanlarının, ki bunların başında aktörler ve şarkıcılar geliyor; yaşamlarının
zirve dönemlerinden sonra psikolojik tedaviye muhtaç hale geldiklerini ortaya
koyuyor.
Hayatın sıradanlıkları içersinden sıyrılıp kendi düşünce
ufkumuzu genişletmek ve alternatif aktivitelere kendimizi yönlendirmek
zorundayız. Hayata bizi bağlayan fakat zamanı geldiğinde de bizi hayattan çekip
alacak olan kaçamayacağımız gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Yıllar önce televizyonda
çok popüler olan ''Beyaz Gölge'' adında bir dizi vardı. Basketbol takımı ile
her meselede onlara yol gösteren Koç'ları arasında yaşanan diyalogları
anlatıyordu. Dizinin bir bölümünde basket oynarken içlerinden biri düştü ve
hareketsiz kalakaldı. Panik içinde etrafına toplandılar, onu kurtarmak için
ellerinden geleni yapmışlardı fakat o ölmüştü. Bu olay onları çok etkilemişti,
günlerce kendilerine gelemediler en zayıf olanı bir gün Koç'un yanına gelerek
endişe ile şu soruyu sordu; bir gün hepimiz öleceğiz değil mi? Koç çaresiz bir
şekilde ''evet!'' dedi. Fakat bu evet çocuğun derdine merhem olmamıştı. En
sonunda, zaman zaman kendisinin de ölümü çok düşündüğünü fakat bir çıkış yolu
bulamadığı için düşünmekten vazgeçtiğini söyledi. Şimdi bu noktada, devam
etmekte olan hayatımızın içinden hayalen çıksak ve kendimize şu soruyu sorsak;
gerçekten bizi bekleyen akıbete hazır mıyız ve hayatımızı ona göre
yönlendirebiliyor muyuz.
Her işte hareket noktası ve felsefesi çok önemlidir. Yola
çıkan bir insan, yolun menziline ve gidilecek yere göre, karşılaşabileceği
zorlukları önceden hesaplamalı ve ona göre tedariklerini hazırlamalıdır. Toplum
olarak güvenebileceğimiz, vatanımızı, milletimizi milli ve manevi değerlerimizi
emanet edebileceğimiz, çok yönlü ve ufku geniş, hayatın zorluklarından
yılmayan, bilim ve teknoloji ile barışık aynı zaman da yaratılış gayesini de
unutmayan, bizi çağlar ötesine taşıyabilecek yeni nesli yetiştirebilecek miyiz?
Veya böyle bir derdimiz var mı?
Eğitime ait sorunlarımızı çözmede hareket noktamız bence çok
daha kompleks düşünülmeli. Günü kurtarmaktan başka bir işe yaramayan lokal
çözümler yerine çok daha uzun vadeli eğitim politikaları geliştirilmeli. Tabii
her şeyden önce herkes bu işin altına elini koymalı fakat bizim toplumumuzun genelinin
yani büyük kitlelerin böyle bir derdi yok maalesef. Dert olmayınca dermanda
olmaz. Bu gün içinde yaşadığımız dünyanın bir çok sorunu var. Bu sorunu çözmeye
talip olanlar şu an insanlığın muhtaç olduğu adalet ve mutluluğu sağlamaktan
çok uzaklar, ama ne yazık ki siyasi, askeri, ve ekonomik dengeler onların
elinde. Ve biz hala kendimize gelemediğimiz sürece bu dengeler de pek
değişeceğe benzemiyor. Bizi çağın ötesine taşıyacak nesillere ulaşmak temennisi
ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder