15 Mart 2013 Cuma

Makale Örneği-2


Geleceğiniz için Okumak

Okumak, öğrenmek yeni bir şeyler kazanmak ve kazanılan her yeni erdem üzerine daha yeni kazanımlar talep etmek. İlim aşkı dedikleri bu olsa gerek. Böyle bir zihniyeti kazanmayı ve fıtrat haline getirmeyi çok istemişimdir. Okumak bir erdemdir, bu tartışılmaz! Ama okumak hangi gayelere matuf olmalıdır. Felsefi bir temel olarak mı kazanılmalı yoksa pragmatist bir karakter halini mi almalı?
Dersine girdiğim öğrencilerle kitap okumak üzerine konuşurken, hepsinin aynı birkaç kitabı okuduğunu gördüm. Edebiyat öğretmeni bu kitaplardan sınav yapacağı için hepsi iyi not almak gayesi ile ciddi bir şekilde bu kitapları okuyorlardı. Bizim gibi kitap okuma alışkanlığı olmayan toplumlarda bu alışkanlığı kazandırmak için güzel bir metot. Acaba diyorum öğrencilerimiz bu vesile ile kitap okumayı bir kültür, bir zevk haline getirseler, romanları, hikayeleri ve makaleleri mütaala ederek bunları kendi aralarında tartışsalar, gerektiği yerde öğretmenlerini de işin içine katarak seviyeli bir sohbet ortamı oluştursalar, herhalde ilmi bir seviye yakalamış oluruz diyorum. Belki ütopik bir hayal kuruyorum ama bilginin, kültürün ve okumanın değer kazandığı bir dünyada toplum olarak yükselmenin de başka bir çaresini göremiyorum.
Bilgiye ulaşma noktasında son derece teknolojik imkanların mevcut olduğu asrımızda her nedense toplumumuz bu imkanları değerlendirmesini bilmiyor. Daha doğrusu toplum olarak öncelikli hedeflerimiz arasında bir bilgi ve kültür toplumu olmak kendimizi geliştirmek gibi gayeler yok. İnsanların daha çok ekonomik kalkınma üzerine hayatlarını kurduğu ve geçim sıkıntısı çektiği bir ülkede sadece ekonominin düzelmesi ile her şeyin düzeleceğini zannedenler var. Oysa salt ekonomik zenginliğe sahip olan toplumların ciddi psikolojik bunalımlar yaşadığı bir gerçek. Yapılan istatistikler, dünyanın ünlü, zengin insanlarının, ki bunların başında aktörler ve şarkıcılar geliyor; yaşamlarının zirve dönemlerinden sonra psikolojik tedaviye muhtaç hale geldiklerini ortaya koyuyor.
Hayatın sıradanlıkları içersinden sıyrılıp kendi düşünce ufkumuzu genişletmek ve alternatif aktivitelere kendimizi yönlendirmek zorundayız. Hayata bizi bağlayan fakat zamanı geldiğinde de bizi hayattan çekip alacak olan kaçamayacağımız gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Yıllar önce televizyonda çok popüler olan ''Beyaz Gölge'' adında bir dizi vardı. Basketbol takımı ile her meselede onlara yol gösteren Koç'ları arasında yaşanan diyalogları anlatıyordu. Dizinin bir bölümünde basket oynarken içlerinden biri düştü ve hareketsiz kalakaldı. Panik içinde etrafına toplandılar, onu kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardı fakat o ölmüştü. Bu olay onları çok etkilemişti, günlerce kendilerine gelemediler en zayıf olanı bir gün Koç'un yanına gelerek endişe ile şu soruyu sordu; bir gün hepimiz öleceğiz değil mi? Koç çaresiz bir şekilde ''evet!'' dedi. Fakat bu evet çocuğun derdine merhem olmamıştı. En sonunda, zaman zaman kendisinin de ölümü çok düşündüğünü fakat bir çıkış yolu bulamadığı için düşünmekten vazgeçtiğini söyledi. Şimdi bu noktada, devam etmekte olan hayatımızın içinden hayalen çıksak ve kendimize şu soruyu sorsak; gerçekten bizi bekleyen akıbete hazır mıyız ve hayatımızı ona göre yönlendirebiliyor muyuz.

Her işte hareket noktası ve felsefesi çok önemlidir. Yola çıkan bir insan, yolun menziline ve gidilecek yere göre, karşılaşabileceği zorlukları önceden hesaplamalı ve ona göre tedariklerini hazırlamalıdır. Toplum olarak güvenebileceğimiz, vatanımızı, milletimizi milli ve manevi değerlerimizi emanet edebileceğimiz, çok yönlü ve ufku geniş, hayatın zorluklarından yılmayan, bilim ve teknoloji ile barışık aynı zaman da yaratılış gayesini de unutmayan, bizi çağlar ötesine taşıyabilecek yeni nesli yetiştirebilecek miyiz? Veya böyle bir derdimiz var mı?
Eğitime ait sorunlarımızı çözmede hareket noktamız bence çok daha kompleks düşünülmeli. Günü kurtarmaktan başka bir işe yaramayan lokal çözümler yerine çok daha uzun vadeli eğitim politikaları geliştirilmeli. Tabii her şeyden önce herkes bu işin altına elini koymalı fakat bizim toplumumuzun genelinin yani büyük kitlelerin böyle bir derdi yok maalesef. Dert olmayınca dermanda olmaz. Bu gün içinde yaşadığımız dünyanın bir çok sorunu var. Bu sorunu çözmeye talip olanlar şu an insanlığın muhtaç olduğu adalet ve mutluluğu sağlamaktan çok uzaklar, ama ne yazık ki siyasi, askeri, ve ekonomik dengeler onların elinde. Ve biz hala kendimize gelemediğimiz sürece bu dengeler de pek değişeceğe benzemiyor. Bizi çağın ötesine taşıyacak nesillere ulaşmak temennisi ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder